İsmail YK Fan Sitesi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

İsmail YK Fan Sitesi

İsmail YK Fan
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 İbretlik Hikayeler

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
_*YaRaLI AşıK*_
Üye
Üye
_*YaRaLI AşıK*_


Mesaj Sayısı : 10
Başarı Puanı : 158
Başarı Gücü : 0
Kayıt tarihi : 15/10/09
Yaş : 34
Nerden : SaKaRYa/KaRaSu

İbretlik Hikayeler Empty
MesajKonu: İbretlik Hikayeler   İbretlik Hikayeler I_icon_minitimeCuma Ekim 16, 2009 11:00 am

:star :star :star :star EN BÜYÜK MUTLULUK :star :star :star :star

Üzerinde en iyi giysisi bulunduğu halde yemek odasına hızla girdi. O gece bir toplantısı vardı ve hazırlanmaya çalışıyordu. Hazırlıklarını süratle sürdürürken gözü dört yaşındaki kızına ilişti. Kızı, radyodaki müziğin ritmine ayak uydurmuş dans ediyordu.

Geç kaldığı için acele ediyordu. Fakat içinden gelen bir sese uyarak kızını seyretmeye başladı. Sonra ona eşlik etmeye başladı. Kızının elinden tutmuş onunla birlikte dans ediyordu. Yedi yaşındaki kızının gruba katılmasıyla büyük bir coşku başladı. Üçü birden yemek odasında başlayıp, salonda biten çılgın bir dans sergilediler. Radyodaki şarkı bir anda bitiverdi; tabii dans da… İkisinin de yanaklarından küçük bir öpücük alarak onları banyoya yolladı.

Küçük kızlar merdivenleri nefes nefese çıktılar. Anneleri seslerini duyabiliyordu. Eğilmiş, iş çantasına dosyalarını yerleştirirken, küçük kızın ablasına, “En iyi anne bizim annemiz, değil mi?” dediğini işitti.

Kadın birden dondu kaldı… Kendini yaşamın koşturmacasına kaptırıp, o güzel anı kaçırmak üzere olduğu için suçladı. Ofisinin duvarlarını süsleyen ödülleri, diplomaları geldi aklıma. Elde ettiği hiçbir başarı, hiçbir ödül bunun yerini tutamazdı: “En iyi anne bizim annemiz, değil mi?”


________________________________________________________________________________

:star :star :star :star BAŞARININ TARİFİ :star :star :star

Kabri İstanbul’da bulunan velilerden Seyyid Velayet birgün bazı gençlere:

- “Başarı nedir biliyor musunuz?” diye sordu: Gençler:

- “Bilmiyoruz efendim, siz buyurun!” dediler.

- “Başarı öldükten sonra işe yarayan şeydir!” dedi ve izah etti:

- “Yani bir şey ahirette işe yarmayacaksa ona başarı denmez. Muvaffak insan kendini ataşten koruyandır. Kendini cehennem ateşinden koruyamayan kişi ne yaparsa yapsın muvaffak olmuş sayılmaz!”



_______________________________________________________________________________
:star :star :star :star VALİNİN DÖRT KUSURU :star :star :star

Hz. Ömer âdil, hakperest ve dirâyetli bir idareci olmanın yanında, fırsat buldukça göreve getirdiği valileri teftişe çıkar, valilerle halk arasında bir problem var mı, yok mu diye araştırır, durumu öğrenir öğrenmez de hemen hal çaresine giderdi.

Said bin Âmir, Hz. Ömer’in Humus valisiydi. Sahabenin ileri gelenlerinden biriydi. Bu göreve gerçekten layık bir insandı. Zaten idareciliğine güvenildiği ve ehil birisi olduğu için bu görev ona verilmişti.

Hz. Ömer Şam’a yaptığı ziyaretten sonra hem valisi, hem de arkadaşı olan Said bin Âmir’i ziyaret için Humus’a gitti.

Bir süre valiyle görüşüp sohbet ettikten sonra, Hz. Ömer’in şehirlerine gelişini haber alan halkın toplanması üzerine şehrin ileri gelenlerini çağırdı, vali hakkında kanaatlerini öğrenmek istedi.

:star :star Şam halkının şikâyetleri :star :star

“Valinizden memnun musunuz? Bir şikâyetiniz var mı?”

“Yâ Ömer, valimizden memnunuz, fakat sebebini bilmediğimiz bazı halleri var, bu yüzden şikâyetlerimizi bildirmek isteriz.”

“Nedir şikâyetiniz, mutlaka öğrenmek isterim. Buyurun, söyleyin.”

Humuslular şikâyetlerini sıraladılar:

1. Sabahleyin görevine erken gelmiyor, geç kalıyor.

2. Gece olunca bizden kimseyi kabul etmiyor.

3. Haftada bir gün evine kapanıyor, halkın içine çıkmıyor.

4. Durup dururken bazı zamanlar baygınlık geçiriyor.

Hz. Ömer valiye haber gönderdi. Halkın da hazır olduğu bir mecliste kendisine isnat edilen suçların sebebini öğrenmek istedi. Sırasıyla birer birer sordu.

Bu arada da içinden şöyle dua ediyordu: “Allah’ım, Said bin Âmir hakkındaki müsbet kanaatimde beni yanıltma.”

“Ne dersin, yâ Said, senin hakkında halk bu şikâyetleri dile getiriyor? Nasıl izah edersin?”

Kusurun görünmeyen yüzü
Vali, kendisi hakkında yöneltilen şikâyete konu olan hususlara birer birer açıklık getirmeye başladı:

“Yâ Ömer! Aslına bakarsanız, ben bunları söylemek istemezdim. Çünkü bir fahr ve gurur olur. Ama şikâyete sebep olduğu için açıklamak zorunda kalıyorum:

1. Mesaiye biraz geç gidişimin sebebi, evde hizmetçim yoktur. Hanımım da hasta. Ev işlerinin çoğunu kendim görmek zorundayım. Sabahleyin erkenden hamur yoğuruyorum, ekmek yapıyorum. Çocukların kahvaltısını hazırladıktan sonra abdest alıp çıkıyorum.

2. Geceleri kimseyi kabul etmiyorum. Çünkü gündüzleri halkın işine ve derdine ayırıyorum, geceleri de Hak için ayırıyorum.

3. Haftada bir gün halkın içine çıkmayışıma gelince, hizmetçim olmadığı için elbisemi kendim yıkıyorum. Başka değişik bir elbisem de yoktur. Yıkadıktan sonra onun kurumasını bekliyorum. Kuruduktan sonra giyiyorum, halkın içine ondan sonra çıkıyorum.

4. Bazı günler baygınlık geçirmemin sebebi ise: Mekkeliler Hubeyb’i astıkları gün ben de oradaydım. Müşrikler onu bir ağaca bağladılar. Sonra da şu teklifte bulundular:

“Senin yerine Muhammed’i asmamızı istemez misin?”

“Dar ağacında iken Hubeyb: ‘Ben çoluk çocuğumun içinde rahatça oturayım da, Muhammed’in (a.s.m.) ayağına bir diken batsın ha, vallahi buna gönlüm razı olmaz’ dedikten sonra ‘Yâ Muhammed!’ diye bağırdı. Sonra da onu şehit ettiler.

“Allah’ın beni affetmeyeceğinden korkuyorum”

“Hubeyb’in iman gücünü ve fedakârlığını hatırladığım vakit, ona yardım edemeyişim aklıma geliyor. Çünkü o zaman onu asmalarına engel olabilirdim. Ne yazık ki, o zaman ben de müşriklerin arasındaydım. Onu kurtarmayı düşünemezdim. Bu günahımdan dolayı Allah’ın beni hiç affetmeyeceğinden korkuyorum. İşte o zaman üzerime bir baygınlık geliyor, kendimden geçiyorum.”

Valisini dikkatle dinleyen Hz. Ömer ellerini açtı:

“Allah’ım, iyi niyetimde beni yanıltmadın, Sana şükürler olsun” dedi.

Başta Halife olmak üzere kimse gözyaşlarını tutamadı.

Halktan birisi gibi yaşayan, kendini farklı ve imtiyazlı görmeyen idarecilere o kadar ihtiyacımız var ki, herhalde kaybettiklerimizi o zaman buluruz..


_____________________________________________________________________________

:star :star :star :star İNSAN HAYATINI SATIN ALAMAZSINIZ :star :star :star :star

Polisi gördüğünde yavaşlamadan önce takometreye baktı. Hız limitinin 80 olduğu yerde 120 ile gidiyordu ve son dört ay içerisinde dördüncü defa polis tarafından durduruluyordu. Bir insan nasıl bu kadar şanssız olabilirdi?

Arabasını sağa çekti. “İnsaallah şu anda yanımızdan daha hızlı bir araba geçer” diye duşünüyordu.

Polis elinde kalın bir not defteri ile arabadan indi. Birden gelen polisin mahalleden komşuları olduğunu farketti. İyice arabasının koltuğuna sindi. Bu durum bir cezadan daha kötüydü. Tanıdığı bir polis, arkadaş olduğuna bakmaksızın birini durduruyordu. Hem de hızlı gidip, trafik kurallarını ihlal ettigi için.

- Merhaba. Birbirimizi yeniden böyle görmemiz çok ilginç…
- Merhaba.

Polis hiç gülümsemiyordu.

- Karımı ve çocuklarımı görmek için eve giderken yakaladın beni.
- Evet öyle.

Memur umursamaz görünüyordu.

- Son günlerde eve hep çok geç gittim. Çocuklarım beni uzun süredir hiç görmedi. Ayrıca eşim bana bu akşam patates ve biftek yiyeceğimizi söyledi. Ne demek istediğimi anlıyor musun?
- Evet ne demek istediğini anlıyorum. Ayrıca trafik kurallarını ihlal ettiğini de biliyorum, diye cevapladı memur.

“Eyvah! Bu taktik fazla işe yaramayacak gibi. Taktik değiştirmek gerekli” diye düşündü.

- Beni kaç ile giderken yakaladın?
- Yüzyirmi. Lütfen arabana girer misin?
- Ah dostum, bekle bir dakika lütfen. Seni gördüğüm anda takometreye baktım. Sadece 65 ile gidiyordum.
- Lütfen arabana gir, diye üsteledi polis memuru.

Canı sıkkın bir şekilde arabasına girdi, kapıyı çarparak kapattı. Memur not defterine bir şeyler yazdıktan sonra kapıyı tıklattı. Ağırdan alarak arabasının penceresini açtı. Memur bir kağıt verdi ve gitti.

“Ceza değil bu” diye kendi kendine söylendi. Bir anda sevinmişti. Bu bir yazıydı ve kağıtta şunlar yazıyordu:

“Sevgili Dostum, benim bir kızım vardı. Altı yaşındayken çok hızlı araba kullanan biri tarafından öldürüldü. Bu kazadan dolayı, adam cezalandırıldı. 3 ay hapis cezasıydı bu. Bu adam hapishaneden çıkınca kendi çocuklarına sarılıp, öpüp, onları tekrar koklayabildi. Ama ben… Ben kızımı tekrar koklayabilip, öpebilmek için, cennete gidinceye kadar beklemem gerekiyor. Bin defa adamı affetmeye çalıştım. Bin kere de başardığımı zannettim. Belki başarmışımdır, ama hâlâ kızımı düşünüyorum. Lütfen benim için dua et ve dikkat et, tek bir oğlum kaldı.”

Bir süre yerinden kıpırdayamadı. Daha sonra kendine gelip, yavaş yavaş evine gitti. Evine varınca, çocuklarına ve karısına sıkıca sarıldı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
İbretlik Hikayeler
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
İsmail YK Fan Sitesi :: Diğer Bölümler :: İslâm ve İnsan-
Buraya geçin: